*7*
Elveda İstanbul, bir daha görüşmemek üzere, buraya nasıl
gelmiştim nasıl dönüyorum, ben buraya gelirken mutluydum hem de çok. Ne isim
ama “HARİKALAR ŞEHRİ İSTANNBUL” tabi zorluklara göğüs gerebildikçe, şu anda
yağmurun şemsiyeme şıpşıp damladığı Muğla sokaklarında geziyorum, eksiklerimi
tamamlamak için, tabi maddi eksiklerimi manevi eksiklerimi kim tamamlayabilir
ki?
-
Pelin istediğin
bir şey var mı?
-
Hayır, yok.
-
O zaman şu
otobüse binip gidelim.
-
Köye mi?
-
Evet.
Ve otobüse bindim. Artık normal bir kızım. Koskoca iş adamı
Burak Nesil’in kızı değilim. Herkesin imrenerek baktığı Balerin Pelin değilim.
Artık bu geçmişe dair son sözlerim. İlk 11 yılımı beynimden siliyorum. Kim ne
derse desin hatırlamayacağım.
-
Kızım geldik.
-
Tamam geliyorum.
-
Biraz çabuk ol.
Köyün tek arabası olan Aziz Dedenin arabasına binip yola
koyulduk. İstanbul’dan sonra buraya alışmanın zor olacağının farkındayım,
istemesem bile zorundayım. Mecburum.
-
Pelin haydi.
-
Tamam
-
EE anne burası
anneannemlerin evi değil ki. Dedim.
-
Biliyorum.
-
O zaman neden buradayız
-
İşim var
-
Son kez
soruyorum bur…
-
Hoş geldin
Güneş. Dedi bakımlı ve köyde yaşadığına inanmadığım bir bayan.
-
Hoş bulduk Elçin
Abla.
-
Sende hoş geldin
küçük bayan, dedi bana bakarak.
-
Hoş bulduk,
dedim.
Ve annem bir şeyler mırıldandı bana doğru ve az önceki
bayanla içeri girdi. Bundan bir on dakika sonra dışarı çıktı. Bayanla biraz
konuştuktan sonra bana doğru yaklaştı. Bayana giderken son bir göz atarken bana
değişik bir şefkatle baktığını gördüm. “TUHAF” doğrusu. Bayanın bizim için gönderdiği
arabaya bindikten sonra anneme sordum (yine):
-
Bu bayan kim?
-
Öyle tanıdık.
-
Hımm.
Gibi sadece o kadar mı? Gibilerinden
mırıldandıktan sonra, şoförün geldik sesini duydum. Ve arabadan indim. İçeri
girince anneanneme sarılıp, onun taze süt kokusunu içime çektim.
****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder