4 Mart 2016 Cuma

                                                    *12*                                           

 
Odamın kapısının kilit sesini duyup anlatmaya başladım, Doğa’nın gözleri meraktan fal taşı gibi açıldı. İngiltere’de olduğu için olayı duymuş pekte ihtimal verememiş, semtte konuşulunca doğrulamış ancak taziye ziyaretine gelememişti. Bodrum’a gittiğimiz tatilden başlayıp, babamın öldüğü günkü acılarıma, çektiğim yalnızlığa değinerek konuşmamı bitirdim. Şiir okurcasına kullandığım melodik sesim ve mimiklerimden etkilenmiş olan Doğa gözyaşlarını tutamamıştı. Tek Doğa ağlamadı ki… Bende ağladım gözyaşlarım yanaklarımdan narince süzülüyordu.  Bunu anlatmak bana iyi gelmemişti o olayları sanki tekrar yaşıyordum. O fırtına gözlerimin önüne geldi. Doğa sordu:

-          Babanın son sözü neydi Pelin?

-          Son sözü mü, hmmm hatırladım “Mutlu olmak için acele et Pelin, unutma zaman kimse için beklemez.”

-          Baban zaten şiir yazıyordu, kendi yazmış değil mi?

-          Evet, o yazmış.

-          Üzülme canım arkadaşım.

Diyince kendimi tutamadım, bir an için durmuş olan gözyaşlarım yeniden akmaya başladı. Ufuklardan bize veda eden güneş her şeyi anlatıyordu, susun diyordu. Sen oradan anlamamış olabilirsin ama güneş bize kendimizi üzmemiz gerektiği hakkında nasihat veriyordu:

-          Tamam, Doğa bu kadar duygusallık yeter, babama mutlu olacağıma dair söz verdim. Ağlayamam, doğru aşağıya.

Diyip gözyaşımı sildim.

-          Peki, Pelin tersleme hemen.

-          Pardon. Dedim mahcup, mahcup.

-          Haydi inelim. Dedi Doğa.

-          Haydi.

Diyerek kapımın kilidini çevirdim. Tahta kapını gürültü çıkararak açılmasıyla birlikte, yükünü kapıya dayamış bizi dinlemekte olan Çiçek yere düştü. Doğa o anda fırçasını hemen attı:

-          Çiçek bu çok ayıp bir şey!

Ama Çiçek’in kafasını kaldırmasıyla Doğa yumuşadı çünkü Çiçek ağlıyordu:

-          Tamam, Çiçek, ağlama çok canın yandı mı? Diye bir abla şefkatiyle sordu Doğa.

-          Biyaz dizim ağyıyo.

-          Ayy ben sana kıyamam. Dedim sesimi istemsizce incelterek.

Bu patırtıyla herkes başımıza toplandı. Çiçek annesini görünce daha çok ağlamaya başladı:

-          Ayne ben çok kötü düştüm.

Aycan Teyze telaşlandı hemen ama Doğa konuyu değiştirdi:

-          Acaba neden düştünüz Çiçek Hanım? Dedi kızgınca Doğa.

-          Beniym dizim geçtiğ.

-          Tamam, herkes iğleştiğine göre kurabiye isteyen kimler?

Diyerek annem ortamı yumuşatınca Çiçek mutlulukla sustu. Tabii ki ilk isteyen dedem oldu:

-          Bana on tane ayır Güneş.

-          Peki baba.

-          On beşte olur, itiraz etmem.

-          BABA!!!

-          Tamam, on olsun. Dedi dedem.

-          Bak o olur.

-          O zaman bana da on tane, Mehmet Ali Ağabey’le yeriz. Dedi Ayaz Amca.

-          Hayır, sana beş tane, kilo alıyorsun sonra. Dedi Aycan Teyze.

-          O zaman herkese beşer tane, tabii maalesef babam hariç. Dedi annem.

-          Neden maalesef kızım ben sana ne yaptım?

-          Baba kilo alıyorsun.

-          Aman kimin umurunda. Diye annemi tersledi dedem.

Ben midemin sesini duyunca bu olaya el attım:

-          Haydi masalara.

Doğa da sanki beni tekrar etti.

-          Haydi masalara.

Buraya annem de katıldı.

-          Haydi masalara.

Tam anneannem bize katılacakken dedem susturdu:

-          Çabuk masalar geçin dördüncü bomba geliyor.

                                                      ****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder