4 Mart 2016 Cuma

                                                    *11*                                        


Annemin kızım diye bağırmasıyla nihayet uyandım, meşe çerçeveli aynamın önüne geçip saçlarıma baktım. Brokoli gibi olmuşlar tabi anında kahkahamı patlattım. Aşağıya göz atma umuduyla merdivenlere doğru yürüdüm, malum saçım brokoli gibi bu halde inemezdim. Her inişimde gıcırtıları yüzünden korktuğum merdiven sanki bu gün benim için mutluydu gıcırtılar çıkarmıyordu. Sevinçle sanki beni anlıyormuş gibi gülümsedim. Bana göre her şeyin bir canı var. Çok mu hayalperestim? Neyse göz atarken bir de ne göreyim DOĞA, kardeşi Çiçek, anne ve babası. Tabii ki benim çığlığımla herkes bana baktı. Bu ana kadar kendimden çok sevdiğim, kendimden çok güvendiğim tek insan. Onların burada ne işleri var onların 5 ay boyunca İngiltere’de olmaları gerekmiyor mu? Yoksa beni kandırdı mı, ayy canım yaa. Çığlıktan sonra tabii ki inmek zorundaydım. Ne kadar utanarak insem de sevinçliydim, Doğa gelmişti. Aylardır İngiltere’den gelmesini bekliyorum, onu çok özledim. Çiçek’te görmeyeli baya büyümüş, gittiklerinde daha bebekti. Merdivenler bittiğinde Doğa aynı benim gibi kahkahayı patlattı, diyorum işte ruh ikizim:

-          Pelin görmeyeli kıvırcık mı oldun?

-          Sorma Doğa yaa uyuya kalmışım.

-          Belli, hahahahaha.

-          Yaa gülme hemen tarayıp geliyorum.

Koşar adımlarla odama doğru yürüdüm, Doğa da peşimden geldi.

-          Pelin, dedi ve yineledi Pelin.

-          Efendim Doğa.

-           Baban öldü mü geçekten? Semtte hep dedikodunu yapıyorlar.

Üzüldüm hatta ağlamaklı bile oldum. Semtte herkes kankamdı, herkese güveniyordum oysaki şimdi beni arkamdan hançerlediler. Doğa konuşmaya devem etti:

-          Ben ortaokula Muğla’da gideceğim, seninle aynı okula ve sınıfa, bu mahallede yaşayacağım annemle, Çiçek ile babam İstanbul’da yaşayacaklar.

Doğa’nın sözünü bitirmesiyle çığlık atmam bir oldu:

-          Gerçekten mi Doğa?

-          Şaka yapacak halde miyim sence?

-          Canım arkadaşım!

Diyip üstüne atladım, annemi, Aycan Teyzeyi ve Ayaz Amcayı bekletmeden aşağıya indik. İnince hemen bağırdılar:

-          İyi ki doğdun Pelin!

Haftalar sonra ilk defa değer verildiğimi hissettim. Sarı tüylü halıdan bir prenses edasıyla, bale yaparak indim, baleyi özlediğimi fark ettim o anda, etrafa bakmamla limonlu pastayı görmem bir oldu. En sevdiğim yemek “limonlu pasta”:

-          Anne limonlu pasta mı yaptın teşekkür ederim.

-          Ne demek Pelin Hanım görevimiz.

-          Teşekkürler, bu sefer gerçekten, çok mutlu oldum. Lütfen dalga geçme anne.

Son lafımı biraz sinirli söyledim sanırım, annemin bu yüzden yüzü düştü. Bu olay dışında çikolata tadında geçen bir gün oldu.

                                                         ****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder