4 Mart 2016 Cuma


                                              *1*                                                      

-Pelin Hanım, kalkmanız lazım, 1 saat sonra bale kursunuz var.  Saat 11.00 oldu.

Nasıl yani bu gün Salı, değil mi? Of ya bugün Salı olmalıydı? Zaman kavramımı iyice kaybetmeye başladım. Nedense günleri karıştırıp duruyorum, neyse ki yaz tatilindeyiz. Okullar daha açılmadı ve ben ortaokula başlayacağım çok heyecanlıyım. Ders programına gelince bugün sadece bale kursum var ve ben bu durumdan hiç hoşnut değilim. Çünkü yakında bale gösterimiz var ( ve ben tam olarak tarihini bilmiyorum çünkü Sezen Hoca’mın dediğine göre bize sürpriz olmasını istiyor ) ve her gün ayağımız kopana dek çalışıyoruz. Çok yoruluyoruz, eve gelince yataktan kalkamıyoruz:

-Pelin Hanım, haydi kalkmalısınız.

-Tamam, Kader Abla bekl…

-Pelin Hanım, anneniz hemen kalkmanız konusunda ısrarlı.

Mecburen kalkıp, elimi ve yüzümü yıkadım, üstüme tütümü geçirip, yeni aldığım allığı hafifçe yanağımda gezdirip, küçük bir eyeliner çektikten sonra donat topuz tokamla saçımı yapıp odamdan çıktım. Salona vardığımda kahvaltı masası hazırdı:

-Ooo Emine Abla yine döktürmüş.

Gibi zarifliğime hiç uygun olmayan bir laf söyledikten sonra, hemen çıktım kapıda beni bekleyen Şafak Abiye zarifçe gülümseyip arabaya bindim. Biraz yol aldıktan sonra bir şeyin eksikliğini fark etim, olamaz telefonumu evde unutmuşum, hayatımın en büyük hatalarından biri diyebilirim:

-Şafak Ağabey telefonumu evde unutmuşum dönebilir misin?

-Tabii.

 Tamam, abartıyorum fark ettim, aslında ben asosyal bir insan değilim sadece telefonuma biraz düşkünüm, sanırım kanmadınız farkındayım aslında zarif bir kıza yakışmayacak şeyler. Annem, babamın holdingimizi açtıktan sonra böyle davranmamı ve söylememi istedi. Ve ben bu durumdan gayet hoşnudum, çünkü ben asil durmayı seviyorum ( ne kadar aile içinde komik olsam da ):

-Pelin Hanım, eve geldik telefonunuzu alabilirsiniz.

-Tamam teşekkürler. Dedim.

Merdivenlerden çıkarken ayağım takılınca sinirlenip, kimse duymasın diye sessizce:

-          Bu halıyı buraya kim koydu?!

Gibi yaratıcı bir şekilde homurdanarak, kapımın pembe tokmağını çevirip içeri girdim.                                                            Tozpembe parfüm şişesi şeklinde (en sevdiğim telefon kabım )kabı olan İphone 5 ‘imi alıp hızlıca kapıya yöneldim. Merdiven basamaklarından uçarcasına inerken saatime bakmayı ihmal etmiyordum. İndiğimde hızlıca arabaya binip İstanbul trafiğinin olmadığı sokaklardan gidip, bale evine hızlı varmış olsak da geç kalmıştım:

-Şafak Ağabey çok teşekkür ederim beni de bıraktığın için.

 Diyerek zarifliğimi korudum.

-Ben teşekkür ederim Pelin Hanım, dedi.

-Neyse Şafak Ağabey görüşürüz. Diyerek bale evine girdim.

                                                                        ****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder